YAŞAMAYA DAİR III

Bu dünya soğuyacak,

yıldızların arasında bir yıldız,

hem de en ufacıklarından,

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,

yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,

hatta bir buz yığını

yahut ölü bir bulut gibi de değil,

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak

zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,

duyulacak mahzunluğu şimdiden.

Böylesine sevilecek bu dünya

“Yaşadım” diyebilmen için…

Nazım Hikmet Ran

YAŞAMAYA DAİR II

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan,

bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,

diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,

yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak…

Nazım Hikmet Ran

YAŞAMAYA DAİR I

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yanı ağır bastığından.

Nazım Hikmet Ran

AYNA

Kendini kanıtlama uğraşında istediğini elde ettiğinde, ve dünya seni baştacı yaptığında, aynaya gidip kendine bir bak ve o kişiye kulak ver.

Çünkü senin hakkında hüküm vermesi gereken arkadaşın, baban, annen ya da eşin değil, yaşamında en belirleyici olan, aynadan sana bakan kişidir.

Bazıları, senin iyi bir arkadaş ve harika birisi olduğunu söyleyebilir, ama aynadaki kişi sana bir serseri olduğunu söyleyecektir, gözlerinin içine bakamıyorsan eğer.

Asıl memnun edilecek kişi odur ,

Çünkü bu yolculuğun sonuna kadar seninle olan odur. Aynadaki adam dostunsa eğer, en tehlikeli ve zor sınavı başardın demektir.

Yaşam yolunda herkesi kandırabilir, ardından övgüler, tebrikler alabilirsin, ama aynadaki adamı kandırsan; sonunda elde edeceğin, hüsran olabilir..

Yazarı bilinmiyor.

Sri NV Raghuramji’den sözler…

Sri NV Raghuram kimdir: 1970’te Bhopal Bölgesel Mühendislik Üniversitesinde İnşaat mühendisliği lisans programını tamamladıktan sonra, 1998’e yoga ve hint felsefesine daha fazla vakit ayırabilmek için işini bırakmıştır.NV Raghuram 1989’dan beri sVYASA (Swami Vivekananda Yoga Universitesi) uluslararası yoga profesörü olarak hizmet vermektedir. Bu bağlamda, Avrupa, ABD ve Güney Doğu Asya’daki otuzu aşkın ülkeye seyahat etmektedir. 2003 yılından beri Yoga Bharati Hareketinin Başkanlığını yürütmektedir.

“Varolan herşey geçicidir, ama varolanın ardındaki varoluş ebedidir. Eğer  dışarıdaki bir nesneye tutunuyorsanız, bir gün onu kaybetmeye mahkumsunuzdur. Varolanla kendinizi ilişkilendirmeyin – bu maddeseldir. Aksine, eğer varoluşun  kendisiyle irtibat kurarsanız, bu ruhsaldır, ilahidir.” 

“Sevgi, şefkat, takdir etme ve hayret nidası olarak sıralanan yumuşak duygularla doğduk ama yaşımız ilerledikçe bu duyguları yok var sayarak, öfke, nefret, kibir gibi şiddet dolu duygulara önem verir olduk. Yumuşak duygular sağlıktır, şiddet dolu duygularsa hastalık, ama çoğu zaman bunu fark etmeyiz. Yoga’nın amacı, yumuşak duyguları besleyerek şuurlu olarak uyum yaratmaktır.”  

“Swami Vivekananda, özgüvenle kibirin, alçakgönüllülükle zayıflığın karıştırıldığını söyler. Gercekte, alçakgönüllülük zayıflıktan değil, güçten – dogru bilginin gücünden doğar.” 

“Bilgi size ait değildir, siz bilgiye aitsinizdir. Bu kavramı anladığınıza, artık bilginizden dolayı kibirli olmazsınız. Böylece, bilgiye karşı alçakgönüllü olduğunuzda, bilginin ruhsal boyutunu idrak etmeye başlarsınız.”

“İnsanlığın yıkımını insanın kendisinin getirdiğine inanmak, negatif olmak ve insana güvenin duyulmaması demektir. Bu ruhsal bir bakış açısı değildir. Tersine, insanın idrak edeceğini ve onurlu ve vakur bir şekilde dünyayı kurtaracağını düşünelim.”

“Bizler hatalı bir şekilde kendimizi olmak yerine yapmakla özdeşleştirdik.Çok meşgul olduğumuz ve yapacak çok şeyimiz olduğu ilüzyonunda yaşıyoruz. Uttama Sadhaka (saf arayıcı) olmadığımız sürece, bu ilüzyondan yoga yaparak kurtulmalıyız. Uttama Sadhakalar, akıllarını huzur içinde tutmaları gerektiğini duyar duymaz herşeye kayıtsız kalabilen ve bu halde sürekli yaşayabilen nadir kişilerdir.”