Ve sen egoyu başkalarında görmek hususunda çok kurnazsın. Her hangi birisi başka birinin egosunu görebilir. Kendininkine sıra geldiğindeyse, işte o zaman sorunlar ortaya çıkar – çünkü araziyi bilmiyorsun, orada hiç gezinmedin ki.
Nihai olana, tanrısal olana giden yolun tümü, egonun bu zorlu arazisinden geçmek zorundadır. Sahte olanın sahteliği anlaşılmak zorundadır. Mutsuzluğun kaynağı olan, mutsuzluğun kaynağı olarak anlaşılmalı – o zaman ortadan kalkıverir.
Onun zehir olduğunu bildiğin zaman kaybolur. Onun ateş olduğunu bildiğinde kaybolur. Bunun cehennem olduğunu anladığında yok olur.
Ve işte o zamandır ki, bir daha hiç “Egodan vazgeçtim” demezsin. O zaman her şeye, tüm mutsuzluklarının yaratıcısının kendin olduğu şakasına gülmek dışında hiç bir şey yapamazsın.
Charlie Brown’ın bazı karikatürlerine bakıyordum. Bir tanesinde logolarla bir ev yapıyordu. Duvarları yaptığı logoların ortasında oturuyordu. Duvarlarla çevrelendiği bir an geliyor; her tarafını duvarlarla kapattığı. Sonra da “İmdat, imdat” diye bağırıyor. Her şeyi kendisi yaptı! Şimdi de onlarla çevrelendi, hapsoldu. Bu çok çocukça ama senin de tüm yaptığın bu işte. Kendi çevrene bir ev inşa ettin ve şimdi de “İmdat, imdat” diye
bağırıyorsun. Ve mutsuzluğun milyonlarca kez çoğaldı – çünkü seninle aynı teknede olan yardımcıların var.
Problem katmerlenir çünkü aynı teknede olan yardımcılar var. Ve onlar yardım etmek isterler çünkü birisine yardım ettiğinde egon çok çok iyi hisseder – çünkü sen binlerce insana yardım eden büyük bir yardımcı, büyük bir guru, efendisin. Ne kadar çok insan seni izlerse, kendini o kadar iyi hissedersin.
Fakat sen de aynı teknedesin, yardım edemezsin. Daha çok zararın dokunur.
Hala kendi sorunları olan birisinin başkalarına pek yararı dokunamaz. Yalnızca kendi sorunları olmayan birisinin sana yararı dokunabilir. Ancak o zaman senin içini görebilecek netlik vardır. Hiçbir soruna sahip olmayan bir zihin seni görebilir; sen saydamlaşırsın.
Sorunları olmayan bir zihin kendi içinden görebilir; bu nedenledir ki, başkalarının içini görebilme yeteneğine ulaşır.
Batı’da çok, birçok sayıda psikanaliz okulu vardır ama insanlara hiçbir yardımı dokunmadığı gibi, çoğunlukla da zarar verirler. Çünkü başkalarına yardım eden kişiler ya da yardım etmeye çalışan veya yardım ediyormuş gibi yapanlar da aynı teknenin içindeler.
…Kişinin kendi egosunu görmesi zordur.
Başkalarının egosunu görmekse çok kolaydır.
Fakat önemli olan bu değildir, onlara yardım edemezsin.
Sen kendi egonu görmeye çalış. Sadece izle.
Ondan kurtulmak için aceleci olma, sadece izle. Ne kadar izlersen, o kadar yeterli hale gelirsin. Bir gün aniden görüverirsin ki, kendiliğinden kaybolmuş. Ve aslında sadece kendiliğinden olduğunda kaybolmuş olur. Başka bir yolu yoktur. Olgunluğuna erişmeden ondan kurtulamazsın.
Kuru bir yaprak gibi düşer.
Ağaç hiç bir şey yapmaz – hafif bir meltem, bir şeyler olur ve ölü yaprak öylece düşer. Hatta ağaç yaprağın düştüğünün farkına bile varmaz. O ses çıkarmaz, bir şey iddia etmez, hiçbir şey yapmaz.
Kurumuş yaprak öylece yere düşer ve dağılır. Hepsi bu.
Bilinç ve anlayış yoluyla olgunlaştığında ve egonun tüm mutsuzluklarının nedeni olduğunu derinden hissettiğinde, bir gün aniden, kurumuş yaprağın düşmekte olduğunu göreceksin.
O yere ulaşır ve kendi kendine ölür. Sen hiç bir şey yapmadın dolayısıyla ondan kendinin kurtulduğunu iddia edemezsin. Onun kayboluverdiğini görürsün ve gerçek merkez ortaya çıkar.
Ve gerçek merkez ruhtur, Tanrıdır, benliğindir, gerçekliktir ya da onu nasıl adlandırmak istersen odur. Onun adı yoktur, o nedenle de tüm adlar uygundur. Ona canının çektiği her ismi verebilirsin.
OSHO